News Detail

News Detail

Jul 26, 2015

Küresel Köy

Category: blog
Posted by: promedia

Eskiden uzun süredir birbirini görmeyen iki tanıdık karşılaştığında “dünya ne kadar da küçük” derlerdi. Bugün ise herkesi birbirine bağlayan internet ve kitle iletişim araçları ile globalleşmiş bir ekonomik sistem, dünyayı daha da küçültüyor. Artık dünya küresel bir köye dönüşmüş durumda. Dünyanın her yerinde “küreselleşme” tartışılıyor.

Dünyanın öbür ucunda birisi “Gangnam Style” adını verdiği bir şarkıda dans ediyor; bir başkası ise kova dolusu buzu başından aşağıya döküyor. Ve bunlar internette yayınlanıyor. Birkaç gün sonrasında ise bir salgın şeklinde dünyanın her yerine görülüyor. Tıpkı köylerde herhangi bir haberin veya olayın etkilerinin yayılması gibi. 

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” ata sözünde vurgulanan “insanların her zaman birbirlerine ihtiyaç duymaları”, yaşadığımız bu küresel köyde de geçerliliğini koruyor. Günümüzde ülkeler birbirlerinin enerjilerine, sularına, ürünlerine ihtiyaç duyuyorlar.

İnternet teknolojisinin körüklediği küreselleşmeyle birlikte sınırların ortadan kalkması, marka ve ürünlerin sınır ötesi pazarlanmasını kolaylaştırırken, kurumlar da farklı hedef pazarlarla iletişim kurabilecek pazarlama stratejileri geliştirme yoluna gidiyor. Bir çok büyük küresel marka kendi ülkelerinin dışında farklı bir ülkede pazarlama faaliyetlerini yürütürken, o ülkenin yerel değerlerine göre bir strateji oluşturuyor. Artık hangi ülkeye ait olduğu dahi bilinmeyen çok uluslu şirketlerin standart “tek tip” ürünleri, “ülkeye göre özel uyarlanmış” mesajlarla pazarlanıyor.

“Global” ve “lokal” kelimelerinin birleştirilmesiyle kullanılan “glokal” kelimesi, dünyanın küçülmesiyle birlikte ortaya çıkan bir pazarlama stratejisi terimi haline geliyor. “Küresel düşünüp yerel hareket etme” stratejisi, her geçen gün yaygınlaşıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde hamburger satan fast food zincirleri ramazan menüleri çıkarıyor. Uluslararası bir banka “dünyanın yerel bankası” sloganıyla bulunduğu ülkeye uyum sağlıyor.

Kültürel olarak kendileri gibi olanları kabul ederken kültürel olarak benzemeyenleri kabul etmeme temeline dayanan “etnosentrizm” kavramı “etnik merkezcilik” tutumlarını anlatıyor. Tüketici etnosentrizmi ise, herhangi birisinin yabancı ürünleri satın alarak ülkesine ekonomik olarak zarar vereceği kaygısından ve ithal ürünlere karşı oluşan kişisel önyargıdan besleniyor.

Uluslararası şirketler, “etnosentrik” tutumların oluşturduğu ülke duvarlarını, “glokal” stratejilerle aşıyorlar. 

Öte yandan uluslararası şirketlerin yoğun olarak yer aldıkları ülkelerde savaşın çok nadir görüldüğü sıkça seslendirilen bir görüş. Özellikle gelişmiş ülkelerin, kendi şirketlerinin bulunduğu diğer ülkelerdeki yatırımlarının güvenliğini korumak için istikrar ve barışın sürdürülmesi konusunda daha fazla hassasiyet gösterdikleri ve çaba sarf ettikleri görülüyor.

The New York Times'ın köşe yazarı Thomas Friedman'ın sunduğu bir teoriye göre, her ikisinde de McDonald's bulunan iki ülkenin savaşması mümkün değildi. Bu teori şu temele dayanıyordu: “Bir ülkede McDonald's bulunması, o ülkenin bir başka ülkeyle savaşa girerek rahatını bozmak istemeyeceği düzeyde bir ekonomik olgunluğa ve tüketici refahına eriştiğini gösteriyor.” Illinois'deki McDonald's Üniversitesi'nin de onayladığı bu teorinin tek istisnası NATO'nun Yugoslavya operasyonu oldu.

Uluslararası yatırımcıların bulunduğu ülke sayısı arttıkça dünyanın giderek daha güvenli bir gezegen haline geldiği varsayılıyor.

Kuşkusuz globalleşme üzerine tartışmalar sürüp gidecek. Kişiler ve toplumlar, globalleşmenin olumlu ve olumsuz yönlerine daha çok kafa yoracaklar. Peki bu süreçte bizim takınmamız gereken tavır ne olmalı? Küresel köyün neresinde yer almamız gerekiyor?

Bir cenaze sırasında cenazeye katılanlar tabutu taşırken sağında mı, solunda mı, önünde mi yoksa arkasında mı dursak diye karar veremezler ve Nasrettin Hoca'ya sorarlar. Nasrettin Hoca da “bakın dostlar” der. “Önemli olan sizin tabutun önünde, arkasında, sağında veya solunda yer almanız değil; önemli olan tabutun içinde olup olmamanızdır!” 

yazar: Feray Alpay