News Detail

News Detail

Mar 17, 2015

Uzun Yaşamın Sırrı: “Sosyalleşmek”!

Category: blog
Posted by: promedia

Uzun yaşamın sırlarını bilmek sadece bilim insanlarının değil, hepimizin merak konusu. Uzun ömre sahip insanların bulunduğu toplumları inceleyen araştırmacılar, beslenme düzeninden, stres seviyesine; hareketlilikten gelir seviyesine kadar pek çok değişik faktörün rol oynadığını bildiriyorlar. Kimi toplum balıkla besleniyor, kimi zeytin yağı ile; kimi bölgenin gelir seviyesi dolayısıyla tıbbi erişim imkanı yüksek, kimi yerde ise gelir seviyesi düşük fakat stres yok.

Uzun yaşam konusunda araştırmalar ve yayınlar yapan “Blue Zones” isimli gruba göre dünyada en uzun ömürlü insanlar sırasıyla Japonya’nın Okinawa adasında, İtalya Sardunya’da, ABD California’daki Loma Linda bölgesinde, Kosta Rika’da Nicoya’da ve Yunanistan’da İkaria adasında bulunuyor. Bu bölgeler ve yaşam tarzları incelendiğinde hepsinde şu faktörler yer alıyor:

 

  • Sağlıklı bir beslenme ve egzersiz düzeniyle desteklenen kültürel bir çevre
  • Sağlıklı sosyal ilişkiler ve psikolojik mutluluk; yani kavgasız, huzurlu bir yaşam
  • Bahçe hayatına eğilimli doğayla iç içe bir yaşam
  • Başkalarıyla yardımlaşma ve işbirliği ruhu
  • Kolayca erişilebilen halk sağlığı imkanları
  • Ailede ve toplumda yaşlılara değer verme

İşte bütün bu faktörler bize uzun yaşamak için en önemli ortak özelliği gösteriyor: “Sosyalleşmek”. Yani bir aileye, bir topluluğa “ait olmak”.

Her ne kadar modern şehir hayatı ve vahşi ekonomik düzenler “sahip olma” yarışında bizleri kamçılıyorsa da, aslında tüm sahip olma arzumuzun temelinde yatan ana sebep “ait olmak” isteğimiz. Çünkü sadece sahip olmak günümüzde bir şey ifade etmiyor. Mutlu olabilmek için yalnız olmadığımızı bilmemiz gerekiyor. Bizim gibi düşünen, benzer zevkleri, yaşam tarzları ve hayattan beklentileri olan insanların bulundukları gruplara ait olmak ve deneyimleri paylaşmak bizleri mutlu ediyor.

Aslında para, mülk, arabalar, mücevherler veya giysiler değil, belli bir çevreye ait olduğunu hissetmek insanı zenginleştiriyor. Çünkü çok istediğin bir şeye sahip olunca artık onun bir değeri kalmıyor. Sahip olduklarımızı göstererek veya kullanarak, hayalimizdeki gibi bir sosyal gruba ait olmaya çabalıyoruz.

Sürü halinde yaşamak, insanların doğadaki tehlikelere karşı korunmak için geliştirdikleri en iyi stratejilerden birisi. “Hayatta kalma güdüsü” nedeniyle ait olmak kendimizi güvende hissetmemizi sağlıyor. Sürünün içinde yaşayan bizler, başkalarının taşıdığı ve kendimize yakın bulduğumuz düşünce ve değerleri savunan, paylaşan ve bu sayede onları deneyimleyen bireyleriz. Bazen kelimelerimiz bu değerlerimizi anlatıyor, bazen hareketlerimiz, bazen de yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz ve kullandığımız markalar. Kendimizi anlatırken, tanımlarımızın içine kendimize yakın bulduğumuz markaları yerleştiriyoruz. Günümüzde, düşüncelerimize, hayat felsefemize ve elbette zevklerimize en uygun markaları seçiyor ve bunlar aracılığıyla sürünün geri kalanına kendimizi ifade ediyoruz. Daha popüler markaları satın alarak statü kazandığımızı düşünüyor ve daha yüksek sosyal çevrelere ait olmaya çabalıyoruz.

İnsanları birbirleriyle buluşturan, düşüncelerini, resimlerini, beğendiklerini ve beğenmediklerini paylaşmalarına zemin yaratan sosyal ağların bu kadar popüler olması boşuna mı? Şirketler müşterileri için alışveriş kartı denilen “sadakat” kartlarını boşuna mı dağıtıyorlar; müşterileri için marka kulüplerini ne için kuruyorlar? Kurum ve kuruluşlar, sosyal sorumluluk projeleriyle değer verdikleri konuları topluma gösteriyorlar. Bu konulara karşı duyarlılığı olan kişiler de, kendileri gibi düşünen ve kendi hassasiyetlerini savunan markalara karşı kendilerini yakın hissediyorlar. Satın alıyorlar, kullanıyorlar, tanıtıyorlar ve hatta o markaları savunuyorlar. Ve bir süre sonra kendilerini o markaların savunduğu değerleri benimseyenlerle aynı gruba ait hissediyorlar. Aidiyet, içerisinde kabul, uyum ve güven barındırıyor. Böylelikle “aidiyet pazarlaması” diye isimlendirebileceğimiz bir pazarlama iletişimi modeli oluşuyor.

İş dönüp dolaşıp pazarlamaya gelse de, bizler gibi düşünen, benzer görüşleri savunan, bizim güldüğümüze gülen veya üzülen kişilerin olduğunu bilmek ve paylaşmak ömre ömür katıyor. Yalnızlık ise öldürüyor.

Şöyle diyor şiirinde Özdemir Asaf: “Yalnızlık paylaşılmaz; paylaşılsa yalnızlık olmaz”.

yazar: Feray Alpay